27 Temmuz 2011 Çarşamba

DOĞRUDAN AMERİKAN ETKİSİNİN MİLADI: ROBERT KOLEJİ

DOĞRUDAN AMERİKAN ETKİSİNİN MİLADI: ROBERT KOLEJİ


Türkiye’ de Amerikanlaşma dendiğine akla ilk gelen küreselleşme sürecinde Amerikan hayat tarzının tüm dünyaya olduğu gibi bu topraklara da yerleşmesidir. Yüzeysel bir benzetmeyle elinde coca-cola ve hamburger ile Hollywood yapımı bir film izlemek için sinemaya ayağında Nike ayakkabılarla gitmek şekilsel olarak Amerikanlaşmanın örneği olabilir. Peki ya bunun ötesinde? Tüm ülkelerin bu şekilde, aynı hayat tarzının dayatılması sürecinden geçtiğinden yola çıkarak bir zamanların meşhur deyimiyle “küçük Amerika” oluşumuz, yani bizdeki Amerikan etkisinin diğer ülkelere göre farklılığı ve biricikliği ne ile açıklanabilir? Türkiye’de doğrudan Amerikan etkisi ne zaman başlamıştır? Bunun cevabını aramak için 19.yüzyıla, Türk modernleşmesinin ve kültürel dönüşümün en kritik evresine gitmek ve bu etkiyi kültürel enjeksiyonun kurumsal ilk yapısı olan; Amerika Birleşik Devletleri toprakları dışında kurulan ilk Amerikan koleji, Robert Koleji’ni milat alarak açıklamak gerek. Bu analizi ise bizzat Kolejin ve ABD’nin Türkiye misyonlarıyla ilgili unsurlarının kendi kaynakları ve açıklamalarıyla yapmak daha sağlıklı olacak ve çalışmam, havanda su dövmekle eş değer olan misyonerliğin lanetlenmesinden farklı bir konuma geçecektir.


On dokuzuncu yüzyıl, batılı devletlerin modernite sonrası edindiği güç karşısında görece geride kalan ve bu geride kalışı somut olarak en fazla askeri ve siyasi alanda yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nun en kökten değişimleri en şiddetli ve en çabuk şekilde yaşadığı dönemdir. 1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanı; askeri alanda yapılan revizyonun ötesine geçişin ve topyekün bir zihniyet değişiminin mihenk taşları olmuştu. Hangi sebepten olursa olsun –ister içten gelen bir modernleşme isteği, ister dış baskıların bir dayatması, isterse her ikisinin mantıksal çerçevedeki bir kombinasyonu- bu dönüşüm, kendinden daha ileride gördüğü devletlerin siyasal, ekonomik ve kültürel kodlarının kopyalanması dahilinde olmuştur.


Bu batıya entegre olma sürecinde işin en önemli sahası “eğitim” olduğundan İmparatorluk, hem kendi unsurlarını batıya gönderip oranın değerlerini ve mekanizmanın işleyişini öğrenmeye çalışıyor hem de yapılan hukuksal düzenlemelerin hazırladığı alt yapı sayesinde dışarıdan gelen unsurları kendi topraklarına çekiyordu. İmparatorluğun kapılarının batılı misyoner eğitimcilere açılması, Hıristiyan propaganda göreviyle gelen bu kişilerin toplumda etki yaratarak din değiştirmelere sebebiyet vermesinin ötesinde her yabancı güç, bu birimleri sayesinde kendine bir yaşam alanı ve nüfus gücü elde ediyordu.


İmparatorluk topraklarındaki bu nüfus savaşında farklı bölgelerdeki küçük ve ilahiyat çizgisinde faaliyet sürdüren yapılanmaların arasından öyle bir kurum çıkacaktır ki hem zihniyet, hem faaliyet hem de kuruluş süreci ve devletten aldığı imtiyazlar bakımından ilk olacak, ve bir buçuk yüzyıl sonra yine aynı yerde, aynı kudreti ve etkisiyle faaliyetlerine devam ediyor olacaktır. Bahsettiğimiz okul Amerikan misyonunun bütün varlığıyla kurup geliştirdiği temel eseri olan, esas okulu Robert Kolejidir.


Hayatını kafirleri dine döndürmeye adamış, aileden gelen katı bir dinsel altyapısını ülkesinin dış görevlerinde kullanacağı elemanların yetiştirildiği kilise kontrolündeki simsarlar birliğinde aldığı eğitimle birleştirip 1830 da deniz aşırı göreve gitmesi gereken Cyrus Hamlin’in görev yeri İstanbul’du. Bu zat ileride Robert Koleji’nin kurucusu olacaktır ve işe 4 Kasım 1840 ta iki öğrenciyle açtığı Bebek İlahiyat okulu ile başlar. İlk yirmi yıl içerisinde Hamlin bir “rüştünü ispat” süreci geçirir, Kırım Savaşında İngiliz birliklerine ekmek sağlayan bir fırın işletir, Osmanlı’nın alev alev yanan bölgesi Balkanlar’a 1957 yılında gidip sondaj çalışmalarında bulunur ve sermaye işini halletmesi, üzerinde kurulacak arsanın belirlenip satın alınması, inşaat izninin verilmesi ile birlikte aslında 1863 te eğitime başlayan Robert Koleji 4 Temmuz 1869 da hem tarih hem de katılımcılarının profili açısından hangi unsurlardan oluştuğu ve açıkça kime hizmet ettiği anlaşılan bir görüntü ile açılışını yapar.


Peki koleji bir milad yapan fark nedir? Kuruluş aşamasında Mr.Robert ve Hamlin kolejin bir Hıristiyan okulu olmasını, ancak herhangi bir mezhebe bağlılık yerine seküler bir görünüm arz etmesini isterler. Onlara göre bir misyonerin “yabancı” olması hitap ettikleri insanlarda çekince yaratıyordu. Çünkü bir misyoner ilk ve en önemli iş olarak kendisini dinleyecek insanlar bulmalıydı. Bu insanları bulma konusunda kurucular, Gustav Warneck’in şu felsefesini savunmaktaydılar: “Tek tasarlanabilir yol, her millete kendi adamlarının, Rumlara Rumların, Ermenilere Ermenilerin, Kıptilere Kıptilerin, Nasturilere Nasturilerin incili nakletmesidir”. İşte bu nedenden ötürüdür ki hangi hedef doğrultusunda olursa olsun, kolej hep “liderler” yetiştirmeyi amaçlamıştır. Başvurduğum kaynaklardan birinde Bulgaristan ülküsünü gerçekleştirmek için kurulan Robert Koleji betimlemesi her ne kadar biraz abartılı gelse de Kolejin ilk ciddi misyonu Bulgar isyanı konusunda olmuştur. Önceki bölümde de belirttiğim gibi Hamlin 1857’de Balkanlar’a gidiyordu. 1863’te Kolej 4 öğrenci ile eğitime başlıyor 64’ten itibaren de Bulgar öğrencilere her yıl artan sayıda kontenjan ayrılıyor, ihtilalci fikirlerle yetişen gençler Balkan isyanlarının elebaşları oluyorlardı. Nitekim Robert Kolej’in ilk talebeleri arasında bulunan Bulgar ihtilalcisi Mateef, Bulgarca Mir Gazetesi’nin 20 Haziran 1936 tarih ve 10.774 numaralı sayısında şunları yazıyordu:


“Dr.Cyrus Hamlin Müslümanlık nereden İstanbul’a girmişse Hıristiyanlığın da oradan girmesi için Rumeli Hisarı’nın en yüksek kulesi üzerinde bir kolej açmak istiyordu”


Tam da bu noktada değinmek gerekir ki Kolej’in yapıldığı yer konusu da ayrı bir ehemmiyet arz etmektedir. Kuruluş fikirlerinin filizlendiği dönemlerde Hamlin ortaya tüm Hıristiyanların hoşuna gidecek bir öneri sunuyor, Türklerin İstanbul’u fethetmek için yaptıkları boğazkesen hisarını yaptırdıklarına dikkati çekiyor, “biz de aynı yerden başlamalıyız” diyordu. Bu takıntı o kadar önemli boyuttaydı ki inşaat için kullanılan tuğlalar ve malzeme için bile hisarda kullanılan tuğla ve harcı tutturmaya çalışıyordu. Arsanın alımı ise ilk önce sahibi tarafından verilen red cevabına takılmıştı, bu iş için Birleşik Devletler sekreteri Mr.Brown’un görevlendirilmesi bu projenin ciddiyetinin bir örneği olduğu gibi muhatap olunan arsa sahibinin kimliği de bu durumda etkiliydi. Cevabın ve arsanın sahibi çok da yabancı bir isim değil, Paris sefirimiz ve modernleşme sürecinin kilit isimlerinden Ahmet Vefik Paşa’dır. Fakat Paşa birkaç yıl sonra yurda döndüğünde kişisel borçlarından mı yoksa devletin borçlarının yarattığı diplomatik baskıdan mıdır bilinmez arsayı çok daha düşük bir bedele satmaya razı olmuş ve bu durum Hamlin’in kendi deyişiyle “yüreğini hoplatan” bir karar olmuştur. Meryem Binti Toma (Hamlin’in eşi, ilginçtir o zaman yabancıların mülk edinmesi yasaktı ve her nasılsa bu bayan Türk tabiiyetine geçirilmiştir) adına satın alınan arsayı elde etmek ile iş henüz bitmemiştir. Paşa arsayı satmaya razı olsa da inşaat izni konusunda çekingen davranan Osmanlı devleti ise Girit isyanına yardıma geldiği yahut bunun gizli bir ultimatom olduğunu algıladığı ABD’li Deniz kuvvetleri komutanı Amiral Faragut’un İstanbul’a gelişi nedeniyle inşaata bir ferman ile izin verir. Ferman Mithat Paşa’nın Vezir-i Azam seçildiği sırada çıkarılır. Robert Koleji ABD toprakları dışında kurulan ilk Amerikan koleji olduğu gibi Osmanlı topraklarında kendi ülkesinin bayrağını dalgalandırmasına izin verilen ilk yabancı okuldur. Aslında arsanın satılması ve okulun kurulmasına tek muhalefet Osmanlı yönetiminin bizzat içinden gelen muhalefet değildir. Dış siyasetleri gereği buna karşı olan Fransa ve Rusya, Yahudi hahamı Abbe Bore, Roma Katolik Papazı ve Protestanlığın dışında diğer Hıristiyan mezhepleri mensupları da Robert Kolej’e karşıdırlar. Özellikle Fransa unsuru önemlidir çünkü modernleşmenin kültürel kısmı bu ülkedir: İmparatorluk Batı’yı Fransa’dan seyretmektedir. Fransa ise bu okulun kuruluşunu tehdit olarak algılar ve koleji Amerikan nüfuzunun merkezi olarak görür. Artık hegemonya kültürel alanda en çetin savaşını vermektedir. Bu nedenle güç dengesinin giderek Amerika lehine değişeceğini gören Fransa etki ve gücünü sürdürmek için modern anlamda bir ilk olan –ilk defa Müslüman ve gayrimüslim çocukların bir arada okuduğu- Galatasaray Lisesi’ni açar. Lisenin dili Fransızca olacaktır. Öğretim elemanları Fransa’dan karşılanacak, bütün giderleri ise imparatorluğa yüklenecektir. Böylece Fransa hem Amerikan etkisini dengeleyecek, hem de kültürel ve siyasi sömürgeciliğini sürdürecektir. Bunun faturasını da imparatorluk ödeyecektir.


Hem Bulgar isyanında oynadığı rol hem de kuruluş sürecindeki olaylar ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Fakat çalışmama son verirken iki şeye dikkati çekmek istiyorum. Birincisi kolej kolektif bir Amerikan projesi olarak filizlenmiştir. Christopher Robert, Hamlin ile tanışıp ideallerini birleştirdikten ve Amerika’ya geri döndükten sonra kurumu oluşturmak ve devam ettirmek için gerekli finans kaynaklarını temin etmek adına New York’ta İstanbul Robert Koleji derneğini kurar. Amaç vatansever ve Hıristiyan Amerikalılardan, bu deniz aşırı görevi gerçekleştirebilmek adına bağış toplamaktır. Tüm bu bağışların katkısı önemlidir fakat bizzat Robert’in yaptığı katkı kolejin varoluşunda belirleyici faktördür. Ayrıca ölünce de mirasının çok büyük bir kısmını koleje bırakmıştır. Tüm bu nedenlerden ötürü de önce farklı isimler üzerinde tartışılsa da Hamlin’in fikriyle okulun adı Robert Kolej olmuştur. Devlet yetkililerinin “bütün Amerikan unsurlarının toplamından daha fazla işi Robert Kolej’in tek başına yaptığını” dillendirmesi boşa değildir. Çünkü kurulduğu tarihten 1914 e kadar harcanan dolarların istatistiğine bakıldığında Robert koleji diğer tüm Amerikan orijinli ardıl kolej ve okulların toplamından daha fazla harcama yapmıştır (3.070.000 $). Ardıl diyorum çünkü kolejin kurulmasını takip eden yıllarda yine istanbul’da ve Anadolu’nun farklı köşelerinde Amerikan kolejleri açılmıştır (ör: Tarsus Robert Koleji Mersin 1876, Fırat Koleji Harput 1878, Anadolu Koleji Merzifon 1886). Hatta Robert Kolej’in ilahiyat kısmı daha sonra Merzifon’daki koleje nakledilmiştir.


Son olarak belirtmek istediğim şey ise yazımın içinde de bahsettiğim “açılış günü fotoğrafıdır”. Bu karedeki unsurları saydığımızda ve o açılışın görüntüsünü betimlediğimizde hem kolejin nasıl bir ciddi politik ve siyasi arka planı olduğunu hem de neden bir “ilk” ve “milad” olarak gördüğüm daha iyi anlaşılacak. Daha önce de belirttiğim gibi kolejin açılmasına izin veren irade, ona başka hiçbir ülkeye bahşedilmeyen bir başka hakkı, Amerikan bayrağını taşıma hakkı da veriyordu. Devletlerarası politikanın en jeo-stratejik yerinde, boğazı tepeden gören bir alanda dalgalanan Amerikan bayrağının altında, Amerikan bağımsızlık gününün yıldönümü olan 4 Temmuz 1869’da tertiplenen ihtişamlı temel atma töreninde ABD Kabinesinden Mr.Joy Morris taşı temele koyar ve ilginç konuşmasını “…bu eser deniz aşırı bir ülkenin vatandaşlarının yüce hürriyet anlayışlarının bir abidesi olarak kalacaktır…” diye tamamlar. Bundan sonra sırasıyla sekiz kişi daha konuşur: Amerikan yüksek mahkeme üyelerinden Sir Philip Francis, Birleşik Devletler Sekreteri J.P.Brown, İngiliz elçilik rahibi papaz C.B.Gribble, Yunan Philip Apostolides, Protestan Ermenilerin temsilcisi Hagop (agop) Efendi, Bulgar Petko Garbanoff (kolejin slav dilleri hocası, profesör ve Hamlin’in eski bir öğrencisidir), Ermeni Papaz Pastör Avadis ve nihayet Amerikan misyoner cemiyeti üyelerinden Dr.Pratt’ın kısa bir konuşmasından sonra tören, kilise adabına uygun olarak ilahiler okunup, duayla bitirlir. Açılışta bütün bunlar yetmiyormuş gibi, İmparatorluğun Washington büyük elçisi de yerini alır. Sadece bu tören bütün boyutlarıyla düşünülebilirse, bu ekibin ruh fotoğrafını tüm açıklığı ile ortaya sermek mümkündür. Nihai amaçları, neye ve kime hizmet ettikleri, kimler tarafından desteklendikleri ve yapmak istedikleri olağanca açıklığı ile idrak edilebilir ve Türk toprakları üzerinde doğrudan Amerikan etkisinin miladının Robert Kolej’in kuruluşu olduğu rahatça söylenebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder